20 Aralık 2014 Cumartesi

Bir Zamanlar Osmanlıydık !

Faziletliydik:

Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan bakmazdık.
Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de
küçümsemezdik.
Dürüsttük:
Bir zamanlar Londra Ticaret Odası’nın en görünür yerinde şu mealde bir
tavsiye levhası asılıydı: “Türklerle alışveriş et, yanılmazsın.

İtibarlıydık:
Bir zamanlar Hollanda Ticaret Odası’nın toplantılarında oylar eşit
çıkınca Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun
dediği olurdu.

Temizdik:
Yere bile tükürmezdik. Hatta, Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa’ya
tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsığil, yere tükürmedikleri için
atalarımızı şöyle eleştiriyor: “Türkler hiç bir zaman yere tükürmezler.
Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet
olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür.

Çevreciydik:
Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır,
göçmen kuşların yorgunluk atması için saçak altlarına kuş sarayları
yapardık. Bunlara öyle çok örnek var ki, saymakla bitmez.
Harama el sürmezdik:
Fransız muellif Motray, 1700’lerdeki halimizi şöyle anlatıyor: “Türk
dükkânlarında hiç bir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir
şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar arkamdan adam koşturmuşlar,
hatta bir kaç kere Beyoğlu’ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir.

Medeni idik:İngiliz sefiri Sor James Porter ise, 1740’ların Türkiye’si için şunları
söylüyor: “Gerek Istanbul’da, gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde
hüküm süren emniyet ve asayiş, hiç bir tereddüde imkân bırakmayacak
şekilde isbat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır.

Dosdoğruyduk:Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü veriyor:
“Haksızlık, murabahacılık, inhisarcılık ve hırsızlık gibi suçlar,
Türkler arasında meçhuldür. Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan çok
defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır.”
Hırsızlık nedir bilmezdik:
Fransız muellif Dr. Brayer,1830’ların Istanbul’unu getiriyor önümüze:
“Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla
umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı Istanbul’da her sene azamı
beş-altı hırsızlık vak’ası görülür.” Ubicini Dr. Brayer’i şöyle
doğruluyor: “Bu muazzam payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde
dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı
basit bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile
olmaz. Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu’nda ise hırsızlık
ve cinayet vak’aları olmadan gün geçmez.”

Naziktik:
Edmondo de Amicis isimli Italyan gezgini, yine 1880’lerin “biz” ini
anlatıyor bize: “Istanbul Türk halkı Avrupa’nın en nazik ve en kibar
insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi nadirattan işitilir. O
kadar müsamahakârdırlar ki; ibadet saatlerinde bile camilerini
gezebilir,
bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok fazlasını görürsünüz.

Cihana örnektik:Türkiye Seyahatnâmesi’yle meşhur Du Loir’un 1650’lerdeki hükmü şöyle:
“Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün
cihana örnek olabilecek vaziyettedir.” Şefkatimiz yalnızca insana
yönelik değildi, hayvanları, hatta bitkileri bile kapsıyordu. Hayata
karşı saygılıydık: Bu konuda dilerseniz Elisee Recus’u dinleyelim, bize
1880’lerdeki halimizi anlatsın: “Türklerdeki iyilik duygusu hayvanları
dahi kucaklamıştır. Bir çok köyde eşekler haftada iki gün izinli
sayılır… Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise bir
evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin
bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin ki o ev bir Türk evidir.”
(Küçük Asya, c. 9)
Hayırseverdik:Comte de Marsigli’yi tekrar dinleyelim: “Yazın Istanbul’dan Sofya’ya
giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin yolculara bedava
ayran dağıttıklarına şahit oldum.” Aynı muellif, ceddimizin
hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir. Şöyle diyor:
“Fakat şunu da itiraf etmeliyim ki, bu dindarane hareketlerinde biraz
fazla ileri gitmektedirler. İyiliklerini yalnız insan cinsine
hasretmekle kalmayıp,hayvanlara ve hatta bitkilere bile tesmil ederler.”
Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı avukat Guer misallendiriyor: “Türk
şefkati hayvanlara bile samildir” dedikten sonra şu örneği zikrediyor:
“Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu
adamlar sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar.
Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para
verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür…”
“Kaçık” lığın kaynağını da veriyor adam: “Bir çokları da sırf azad etmek
için kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir Türk’e bir gün
yaptığı işin neye yaradığını sordum. Küçümseyerek baktı ve şu cevabı
verdi: “Allah’ın rızasını tahsile yarar.”
Galiba geçmişimizden uzaklaşmak bize çok pahalıya patladı. Ne dersiniz ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder