Eğitim sistemimiz, arzu edilen başarıyı, istenilen yenilikleri sağlayamaması yüzünden...
Eğitim sistemimiz, arzu edilen başarıyı, istenilen yenilikleri sağlayamaması yüzünden sürekli revizyona ve reformlara tabi tutuluyor. Bu değişim ve dönüşüm hareketinde daima fizikî imkânlar, eğitim öğretim materyalleri, okul binaları, ulaşım ve yeme içme gibi meseleler gündeme geliyor. Bunların yanında öğretmen atamaları da eğitim sisteminin en önemli sorunlarından biri olarak sürekli gündemde tutuluyor. Öyle ki, pek çok kişi tarafından, eğitim dünyasının temel problemi sanki atanamayan öğretmenler ve öğretmen maaşları gibi düşünülmekte. Gazeteleri ve haberleri eğitim zaviyesinden takip eden birinin kısa bir süre sonra neredeyse görebileceği başka problem yoktur. Oysa eğitim sistemimizin temel sıkıntısı asla bunlardan ibaret değildir. Faraza, kısa bir süre içinde bütün atanamayan öğretmenlere kadro ihdas edilse, öğretmen maaşları iki katına çıkarılsa, eğitim sistemimizde bütün düğümlerin çözülmeyeceği aşikârdır. Zira, eğitim sisteminin en temel meselelerinden biri öğretmen yetiştirme sistemi üzerinde odaklanmaktadır. Elbette başkaları da sayılabilir: Mesela, sağlıklı bir eğitim öğretim planlaması, ders programlarının, ders kitapları ve eğitim öğretim materyallerinin bu toplumun tarih ve kültür kodlarına uygun bir tarzda yeniden hazırlanması bunların başındadır. Ancak bütün bunlar öğretmen yetiştirme ve seçme sisteminin yanında ikinci sıradadır. Nitelikli öğretmen kadrosuna sahip olmayan hiçbir eğitim sisteminden başarılı, milletin geleceğine yön verecek, yeniliklere açık, keşfetme kabiliyetleri yüksek öğrenciler yetişmesi beklenemez. İşte tam da bu sebepler yüzünden aslında Türkiye’de modern eğitimin ilk nüveleri görülmeye başladığında nitelikli öğretmen yetiştirmek için sağlam temeller atılmıştı. Darül muallimîn’in ilk müdürlüğünü yapan Ahmed Cevdet Paşa hazırladığı ilk nizamnamede (1851), her şeyden önce iyi bir öğretmenin nasıl yetiştirilebileceği kaygısını ön plana çıkarmıştı. Ancak bu sistem daha sonra maalesef sürdürülemedi. Eğitim dünyasının sıkıntıları Tanzimat’tan bu yana hep kemiyet (nitelik) üzerine yoğunlaştı ve sanki kalabalık sınıflar, ders kitapları ve eğitim materyali eksikliği, maaşların azlığı gibi meseleler halledilirse, eğitimden istenilen neticelerin alınacağı zehabına düşüldü.
Eğitim sistemimizin en temel meselelerinden biri öğretmen yetiştirme üzerinde odaklanmakta. Robert Kolej’in kurucusu Cyrus Hamlin’in koleje öğretmen alınırken hazırladığı şartlarsa dikkate değerdir…
Tanzimat’la Birlikte Yaşanan Kırılma Bilindiği üzere, Tanzimat yıllarından itibaren Türkiye eğitim alanında yabancı okullar adı altında apayrı bir tecrübeye daha şahit oldu. Okul sayıları on binlere, öğrenci ve öğretmen sayıları ise yüz binlere ulaşan bu eğitim kurumları, bugünkü Türkiye’nin inşasında etkili bir rol oynadı. Bu okullar, Türkiye’nin eğitim, bilim, sanat, kültür, ticaret, bürokrasi ve uluslararası ilişkiler gibi daha birçok alanda önde gelen insanlarını yetiştirdi. Bu insanlar toplumda faal rol aldılar ve almaya da devam ediyorlar. Söz konusu okullar daha çocukluklarından itibaren adeta kafesledikleri öğrencilere keskin bir zihniyet dünyası kazandırmaktadır. Bu zihniyet dünyasının kazandırılmasında okulun programı, gizli/örtük müfredatı ve eğitim öğretim materyalleriyle geleneksel davranış kalıpları önemli bir rol oynamaktadır. Ama bütün bunların başında etkili olan daha önemli bir faktör vardır: Bu okullarda canhıraş bir şekilde görev yapan öğretmenler, eğitimciler… Eğer diğer bütün imkânlar çok daha iyi olsa ve öğretmenler sıradan kişiler olsaydı, her halde yabancı okullar hedeflerini gerçekleştirmede, misyonlarını ifada asla bu kadar başarılı olamazlardı. Eğitim dünyasında başarının yolu vasıflı öğretmenden geçer. Halbuki; bugün milli eğitimimizde akıllı tahtalar, akıllı tabletler büyük bir reform olarak görülüyor ve bu anlayış bütün imkânlar zorlanarak, iftiharla devam ettirilmeye çalışılıyor. Unutmayalım ki, eğitim dünyamızın akıllı tahtalara ve akıllı cihazlardan çok, akıllı ve şuurlu öğretmenlere ihtiyacı var.
Robert Kolej’in Öğretmen Kıstasları
Şimdi bu gerçeğe, tarihî bir belge üzerinden mercek tutalım. Bilinmektedir ki, bugün Boğaziçi Üniversitesi hemen her kesimden kişinin takdirini toplayan, hemen her kesimden öğrencinin hayalini süsleyen bir eğitim mekânıdır. Geçen sene 150. kuruluş yıl dönümünü kutlayan bu üniversite, bir avuç Protestan misyonerin azimlerinin bir ürünü olarak boğazın en nadide tepesinde kendine yer edinmiştir.
Peki, bu misyoner okulunun başarısında temel faktör nedir; Robet Kolej’e öğretmenler nasıl alınırdı; öğretmen alımında hangi kıstaslar uygulanıyordu?
İşte bu sorulara, 150. kuruluş yıldönümü vesilesiyle yeniden yayımlanan ve Boğaziçi Üniversitesi’nin kurucusunun hayatını belki de en iyi anlatan biyografilerden biri olan [Against The Devil’s Current], (Şeytan Akıntısına Karşı) adlı kitaptan öğrenebiliyoruz. Robert Kolej’in kurucusu C. Hamlin İstanbul’daki hayatını, faaliyetlerini günü gününe Amerika’daki merkezine rapor etmektedir. Bu raporlarda adı geçen okulun nasıl kurulduğu ve nasıl adım adım kendi adlarına başarıya gittiği ayrıntısıyla anlatılmaktadır. Ayrıca raporlar, eğitim sistemimizde vurgu yapılması gereken yerin neresi olduğuna işaret etmesi bakımından hayli manidardır… Kolejin kurucusu Cyrus ve finansmanını sağlayan Robert, okul binalarını büyük ölçüde bitirdikten sonra, buraya hangi şartlarda öğretmen, eğitici alacaklarını konuşmuşlar ve şöyle bir liste oluşturmuşlardır:
“Öğretmen Olabilmenin Şartları:
1. Aday 22-26 yaşları arasında, hevesli, bir o kadar da dindar ve dindarlığı misyoner ruhuyla birleşmiş, çok çalışmaya istekli, başkalarıyla çalışma yeteneği olan ve başkaldırmayan, sert ya da vicdanen katı yürekli olmayan, okulun iyiliği için ne gerekiyorsa yapmaya hazır olmalıdır. Cebirin en zor ve anlaşılmaz bölümleri konusunda deneyimli de olsa gerektiğinde alfabeyi dahi öğretebilecek, kısacası bir Hıristiyan hayatı yaşayacak ve bir Hıristiyan öğretmenin işini yapacak, onları bilgi yönünden geliştirmekle kalmayıp ruh dünyalarına da katkıda bulunacak birisi olmalıdır.
2. Sağlam bir vücutta sağlam bir zihni olan, sağduyusu kuvvetli, katı ama ılımlı bir huya sahip, kendinden aşağıdakilerin duygularını anlayabilecek yumuşak bir kalbi olan, anlamaya istekli, sakin ve önyargısız muhakeme yapabilen, kendini iyi yönetebilen ve başkalarını da güçle değil sevgiyle yönetebilme yeteneğine sahip bir kişi olmalıdır. Bir beyefendinin alışkanlıklarını ve hislerini taşıyan biri olmalıdır.
3. Aklı muazzam bir genişliğe sahip, derin ve uygun kararlar alabilen, eğitimin amacını anlayan, öğretmesi beklenenden çok daha fazlasını bilen bir adam olmalıdır. (Öğretmen bir öğretmeli, iki öğrenmelidir.)
4. İşini iyi yapan ve sistematik bir akademisyen, yalnızca üniversiteyi bitirebilmekle ya da kendi sınıfındakilerin ortalamasının bir parça üzerinde kalmamış, listede en başta gelen, öğrenme konusunda gerçekten hevesli, mevcut başarılarla asla yetinmeyen ve daha fazlasını elde etmek için sürekli kendini zorlayan birisi olmalıdır.
5. Öğretme yeteneği ve bunun yanı sıra bildiğini aktarma becerisi ve nezaketine sahip birisi olmalıdır. İşinde hevesli, bir öğretmenin yapabileceğinden çok daha iyi akademisyenler yetiştirmeye kararlı ve onlara öğrenme sevgisi konusunda ilham veren biri olmalıdır. Sağlığı kötü olan ve işinden el çekmeye meyilli birisi olmamalıdır.
6. Öğrencilerini etkileyebilen, iyiliğe teşvik eden, sözleri kadar dilekleri de öğrencileri için kanun hükmünde olan, dakiklik, doğruluk, sistemlilik ve temizlik gibi kendine özgü alışkanlıklarını da ibret verici bir biçimde ahlâkî öğretilerinin yanında öğretebilen birisi olmalıdır.
7. Paragöz ya da parakazanmak için uğraşacak birisi olmamalıdır.
“Robert, ABD’nin kuzeydoğudaki üniversitelerinin mezunlarına güvenerek ve her bir adayla birebir mülakat gerçekleştirerek işe alım sorumluluğunu üstlendi. Adaylardan beklenenlerin zorluğunu da işe alınacak kişiye sunulacak birkaç dil öğrenme, uzun yaz tatillerinde Avrupa ya da Asya’ya seyahat etme gibi fırsatlardan bahsederek hafifletti. Robert ayrıca 100 İngiliz sterlini civarında mütevazı bir maaşın olduğunu, fakat bu fiyata ulaşım masrafının dâhil olmadığını ve fiyatın yeniden istişare edilebileceğini ekledi. “Robert’a birkaç aday önerme konusunda yardımcı olan New York, Clinton, Kuzey Hamilton Üniversitesi’nden Profesör Edward, Hıristiyan âleminde bu beklentileri karşılayabilecek bir aday olup olmadığı konusunda şüpheleri bulunduğundan bahsetti. Fakat öğretmen sistemi bu şekilde kurulmuştu ve yıllardır bu şekilde devam ediyordu. İlk iki öğretmen, Luther Ostrander ve James Rodgers 1865 sonbaharında, İstanbul ciddi bir kolera salgınından mustaripken geldiler.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder