Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında
dört devre...
1. İKİ BUÇUK ASIR... Aşk, vecd, fetih ve hâkimiyet...
2. ÜÇ ASIR... Kaba softa ve ham yobaz elinde
sefalet ve hezimet...
3. BİR ASIR... Allahın, Kur'ân'ında 'belhüm
adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına
esaret...
4. SON YARIM ASIR! ... İşgâl ordularının bile yapamayacağı
bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke
mahkûmiyet...
İşte tarihinde böyle dört devre
bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü
taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci
devrenin kapısı önünde
Ø Nur infilâkı
yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...
Ø Gökleri
çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay'
hale getirecek bir çığlık kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız? '
diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Ø Dininin,
dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir
gençlik...
Ø Halka değil,
Hakka inanan; meclisinin duvarında 'Hâkimiyet Hakkındır' düsturuna
hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka
kölelikte bilen bir gençlik...
Ø Emekçiye; “Benim sana acıdığım ve seni
koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın! Ama sen de, zulüm
gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha
zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın!” diyecek...
Kapitaliste ise; “Allah buyruğunu ve Resûl emrini
kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!”
ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine,
diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...
Ø Bir buçuk
asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını
yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı,
Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı
şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezhep, ortada ne kadar illet varsa
devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin İslâm’da olduğunu
gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa model teşkil
edecek bir gençlik...
Ø “KİM VAR?” diye
seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert “BEN VARIM!” cevabını
verici, her ferdi “benim olmadığım yerde kimse yoktur!” fikrini besleyici bir
dâva ahlâkına kaynak bir gençlik...
Ø Can taşıma
liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara
ve o nispetle usûle, stratejiye uygun bir gençlik...
Ø Büyük bir
tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı
fark edecek kadar gözü keskin ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini
ayırt etmekte kuyumcu ustası bir gençlik...
Ø Bugünün
komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog
politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, müzahrefat kanalı sokağı, takma diş
fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi,
hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli
tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara
kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı
mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...
Ø Annesi,
babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin
nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara “siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka Müslümanlarısınız!
Gerçek Müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!” diyecek
ve gerçek Müslümanlığın “nasıl”ını ve “ne idüğü”nü her haliyle
gösterecek bir gençlik...
Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine
yarattığı Sevgilisinin fezayı bütün yıldızlarıyla manto gibi saran mukaddes
eteğine tutunacak ve O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak tanımayacak
ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak
birgençlik...İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allah’a hamd etme makamındayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder