28 Aralık 2014 Pazar

Avrupa’da Yaşanan Osmanlı Asrı

Bu yazımda da Osmanlı Asrı’nın Avrupa’da meydana getirdiği yankılar ve tezahürlerden bir nebze dem vuracağım.

Eminim ki, çok şaşıracağınız ve çoğunu ilk defa duyacağınız birbirinden ilginç ve hayret verici bilgilerle karşılaşacaksınız.
Peşinen söyleyeyim ki, konuyla ilgili özet bilgi, Nesil Yayınlarından çıkan “Osmanlı’nın Gizli Tarihi” kitabımızda mevcut. Çok daha kapsamlı bilgi için inşallah yakın zamanda yayımlanacak Osmanlı ile ilgili bir başka eserimizi beklemek zorunda kalacaksınız.

Aşağıdaki metin ise Somuncu Baba dergisinin Şubat 2011 sayısında yayımlanan makalemin bir özeti mahiyetinde. Ehemmiyetine binaen buraya da aktarıyorum:

OSMANLILAŞMA MODASI NASIL YAYGINLAŞTI?

Osmanlı, her anlamda altın çağını yaşadığı Kanunî devrinde, Batıya sadece askerî ve siyasî sahada galebe çalmakla yetinmedi, kültür ve medeniyet sahasında da üstünlüğünü tasdik ettirdi.

Kendi değerleri ve dinamikleriyle Avrupalıların karşısında boy gösteren Osmanlı, Batı Âlemi’nde yaygın bir “Osmanlılaşma” akımının ve Osmanlı hayranlığının kök salıp yaygınlaşmasına yol açtı. 16. Yüzyılda başlayan bu Osmanlı cereyanının etkilerinin 17-18. Yüzyıllarda bile görülmesi oldukça şaşırtıcıdır.

Osmanlılaşma akımı Avrupa’da sanattan mimariye, müzikten edebiyata, giyimden yemeğe kadar oldukça geniş ve rengin bir yelpazede varlığını hissettirdi ve büyük halk kitleleri, sanat ve sosyete çevreleri, aydın ve devlet kesiminde hatırı sayılır mikyasta taraftar topladı.

Öyle ki, zamanla bütün Avrupa’da, “Osmanlı Modası” umumileşti ve hatta evlerinde “Osmanlı Köşesi” bulundurmayan sosyete mensupları ayıplanır hâle geldi.

Bu yüzden, ünlü Fransız oyun yazarı Molière, 1670 yılında kaleme aldığı “Kibarlık Budalası” isimli oyununda, Paris başta olmak üzere Fransa’nın değişen çehresini eleştirdi ve kültürü, yaşantısı, konuşması, insanî ve sosyal münasebetleri ile Osmanlılara benzemeye çalışan “Türkperestleri” hicvetti.

18. yüzyıl Avrupa’sında, sırf Türklere özenmek için sarık sarıp, cübbe giyen, Türk usulü düğün yapan, şatolarda Türk halıları, Türk lâlesi, Türk içeceği kahve bulundurmayı adet edinen soylular ile saraylılara sıkça rastlanıyordu.

Fransız elçisi Herbette, o dönemden bahsederken; “Paris âdeta İstanbul mahallelerinden biri hâline geldi.” demekten kendini alamamıştı.

1510 yılında, VIII. Henry’ye itimadını arz etmeye gelen Essex Dükü ise, kralın pazar ayinine bir Osmanlı gibi giyinerek iştirak etti.

Fransa Kralı II. Henry devrinde de, ülkeyi saran “bronle de malte dansı”, Osmanlı giysileriyle icra edildi ve bu dansı yapabilmek için Batılı zenginler Osmanlı ülkesinden kıyafetler getirttiler.

Edebiyat, resim, sahne sanatları ve dekorasyon gibi alanlarda Türk temaları yaygınlaştı, bilhassa Türk karakterlerinin yer aldığı romanlar, bale ve operalar sıklıkla görülmeye başlandı.

18. yüzyılda Fransa’da başlayan ve öteki Avrupa merkezlerine de yayılan bu Türk modasına “Turquerie” dendi.

1700’lerin Fransa’sında Türk elbiseleri giyerek portre yaptırmak moda oldu. Mesela, Fransız sarayı soylularından Madame de Pompadur ve Madame de Burry dönemin ünlü ressamı Carle Van Loo’ya Türk elbiseli portrelerini sipariş ettirdi. Van Loo’nun kendisi de Türk kıyafetiyle dolaşıyordu.

İngiliz Kraliyet Sarayı’nda da Kraliçe Charlotte, 1764’te ressam Johann Zoffany’e yaptırdığı resimde oğlu Wales Prensi George’a Roma kıyafeti giydirirken, ilerde York Dükü olacak diğer oğlu Frederick’i ise, Osmanlı Şehzadesinin kıyafetiyle kuşattı.

SANATTAN MÜZİĞE OSMANLI RÜZGÂRI

Dönemin ünlü rokoko ressamları J.H. Fragonard, S. Watteau, J. M. Nattier, N. Lancret, M. Q. Latour Türk figürleri çizdiler. Modellerine Türk elbiseleri giydirerek pek çok portre yaptılar.

Avrupa’da “peintre turc” (Türk ressam) adıyla tanınan Liotard, birçok Avrupa saraylısının Türk kıyafetleriyle portresini çizdi.

Kısacası, 18. yüzyılda soyluların Türk kıyafetiyle tablolarını yaptırmaları vazgeçilmez bir âdet hâline gelmişti.

O dönemlerde Avrupa’da yapılan düğünlerde bile, Osmanlı izlerini görmek mümkündü:

1719’da Avusturya sarayından Maria Josepha ile evlenen Saksonya Prensi Friedrich August, düğünü için aynı boyda güçlü 315 kişiyi vazifelendirdi. Bu gençler, ‘moustache a la Turque’ yani Türk bıyığı bıraktılar ve düğünde yeniçeri kıyafeti giyip, mehter eşliğinde yürüdüler.

Ayrıca yemekler, hilâl şeklindeki masada yine Osmanlı kıyafetindeki hizmetliler tarafından servis edildi. Osmanlı elçisinin de davetli olduğu düğünde gelin, Dresden yakınlarında yine Türk eserleriyle süslenmiş bir gemiden alındı.

Osmanlı’nın Batı’ya ihraç ettiği kültürel zenginliklerden biri de “Türk Halıları”dır. Osmanlı’nın saray envanterleri, 14. yüzyıldan başlayarak Batı Anadolu halılarının Fransa’ya bir lüks eşya olarak ithal edildiğini gösteriyor.

MOZART, HAYDN, BEETHOVEN VE SHAKESPEARE’İN ESERLERİNDEKİ İZLER

 Öte yandan Mozart, Haydn ve Beethoven gibi klasik Batı müziğinin büyük bestecilerinin de aralarında bulunduğu dünyaca ünlü pek çok sanatçının, “Mehter”in harikulâde ritimlerine ve ezgilerine eserlerinde yer verdiklerini görüyoruz.

Ünlü 9. Senfoninin son bölümlerinde ve Türk Marşı’nda kullanılan enstrümanlar ve ezginin, Mehterin orijinal bir savaş marşından uyarlandığı bilinmektedir.

Daha ilginci, İngilizlerin dünyaca meşhur şair ve tiyatro yazarı William Shakespeare, Osmanlı Şairi Fuzuli’den fazlaca etkilendi ve bazı şiirlerinde ondan alıntılar yaptı.

Sahne sanatlarında Türk karakterleri ve mehter melodileri, Mozart’ın ünlü “Saraydan Kız Kaçırma” operasıyla daha da yayıldı. Mozart’ın ayrıca “Rondo alla Turca” ve “Menuett alla Turca” besteleri ve “Gran Partita” sonatı Turquerie akımının örnekleridir.

Mozart’ın dışında Beethoven, “Marcia alla Turca” adlı bestesinde, Rossini ise, ‘II Turco in Italia” adlı operasında Türk temasını ve melodilerini kullandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder