27 Aralık 2014 Cumartesi

Edebiyat Nedir?


Edebiyat, Arapça bir kelimedir. Terbiye, güzel ahlak, davet manalarını içerir. İslamiyet'le beraber bütün ilimleri içine alan bir kavram haline gelir. Lügat (sözlük), sarf (dil bilgisi), iştikak (kelime türetme), maani (anlam bilgisi), inşâ (nesir), hat (güzel yazı) ve  imlâ; Ahmet Cevdet Paşa'nın Ulûm-ı Edebiyye eseri içine aldığı dallardır.
Recâizâde Mahmut Ekrem'in "Tâlim-i Edebiyye"si ile edebiyat kelimesi ilk defa batılı anlamlar taşımaya başlar. Bu anlamlar bazı batılı şairlerin edebiyatın estetik yönü üzerinde durmaları ile başlar.Örneğin;

X Namık Kemal --> Faydacılık
X Fuat Köprülü --> Hakikatçilik

SONUÇ = Burjuva tipi <-------------------> Edep ihtiyacı [1]

Bedî, Belagat, Beyan ve Mani Nedir?

Belagat: Arapça bir kelimedir.Avrupa dillerindeki "retorik" kelimesinin karşılığıdır. Sözlük mânâsı; ulaştı, kâfi geldi, murâda erdi anlamlarına gelir.Sözün kâlin durumuna uygun durumuna olarak söylenmesidir. Belagatta açıklık ön plandadır. Maani, beyân, bedii, kavramlarını içine alan bir ilimdir. Fahrattin Râzi, belagatı şöyle tanımlar: "Sözün sahibinin kalbinde olan maananın özünü usandırıcı uzatmadan sakınmak şartıyla ifâde eden ibâredir." Bu ilmi bütün detaylarıyla ilk defa sistemleştiren büyük Türk dilcisi Sekkakî'dir.

Maani: Sözün hâl ve şartlarına uygunluğunu sağlamaktır.

Beyan: Sözü en açık şekilde ifâde etmektir.

Bedî: Sözün sanatlı ve süslü olmasıdır.

Poetika Nedir?

Poetika: Şiirin ne olduğu, ne olmadığı, nasıl vücut bulduğu ve hatta nasıl inceleneceği üzerine fikir yürüten yazılara poetika denir. Şiir sanatı (art poetique) ile ilgili dünyada ilk olarak Aristo'nun "Poetika" adlı eseriyle ortaya koyduğu bilinmektedir (Doğu iddiasına göre ise Hz.Adem). Ayrıca Periatrios'un, Borrion'un, Sainte Beuven'in, Boddler'in, Vallery'nin,Verlay'ın da poetikaları yaygın bir üne sahiptir.

Bizde ise durum şu şekildedir:

Divân Edebiyatı şairleri tarafından divanlarda, mesnevi ve şuara teskirelerinde poetika ile ilgili oldukça geniş miktarda malzeme vardır. Ancak bu malzemeler dağınık bir şekilde bulunduğundan divân şairlerimizde poetik görüşlerin zayıf olduğu şeklinde yanlış bir kanaat oluşmuştur. Tanzimattan sonra Ekrem, "Tâlim-i Edebiyat"ında; Naci, "Istılah-ı Edebiyye"sinde; Fikret, "Edebi Müsâhabeler"inde şiirle ilgili görüşler ortaya atmaya başlar. Ancak batılı anlamda poetika,  Ahmet Haşimin "Şiir Hakkında Bazı Mülâhazaralar" adlı eseridir. Yahya Kemal, "Edebiyata Dâir"de; Necip Fâzıl, "Çile"sinin sonunda; Orhan Veli, "Garip"in önsözünde; Cahit Sıtkı, "Ziya'ya Mektuplar"ında; Salah Birsel, "Şiirin İlkeleri"nde; Suut Kemal Yetkin, "Şiir Üzerine Düşünceler"inde; Kaya Bilgegil, "Cehennem Meyvası"nda; Sezai Karakoç, "Şiir ve Medeniyet"te poetik görüşlerini dile getirmişlerdir.[1]

Edebiyat Biliminin Dalları

a) Edebiyat Teorisi

Edebiyatın; nasıl, neden, niçinlerine cevap arar uygulanacak ölçütleri araştırır, edebî yaratma ve edebî değer ile metot meselesini ele alır. Cevapların nirengi noktası “Edebiyatın mahiyeti nedir?” sorusu olmalıdır. Muhatabında heyecan uyandırması, estetik bir ifade, orijinal bir sunuş ve farklı bir iletişim zemini, edebiyatın en önemli özelliklerindendir. İste bu özellikleri değerlendirmek, edebî metnin insan hayatındaki yeri ve önemine işaret etmek, cemiyete etkileri bakımından değerlendirmek, hatta tarih içinde ele alıp benzerleri arasında değerlendirmek edebiyat teorisinin işlevleri arasında sayılabilir.
Edebiyat teorisi, edebiyatın tanımını, konusunu, alanını, sınırlarını; orijinal bir tanıma ulaşmış her edebî terimi ve onun kavramsal boyutunu; edebiyat sanatı ve edebiyat bilimi içinde kullanılan bütün metotları; edebiyat sahasının başka sahalar ile olan ilgilerini; edebiyatın hayata transfer edilebilecek bütün zeminlerini; edebî bilgileri; tür ve sekil konularını; edebî sanatları; bunlara ait her türlü terim, tanım ve bakış açılarını; edebiyata ait her türlü niçin ve nasıl sorularını inceler.

b) Edebiyat Tarihi

Edebî olayları zaman çerçevesinde olduğu gibi sıralamak, birbirleriyle olan ilişkilerini ve dışarıdan gelen tesirleri tayin etmek, büyük fikir akımlarını ayırmak, bir devrin edebî çehresini tespitine çalışmak edebiyat tarihinin görevidir.
Edebiyat tarihi, bir milletin edebî macerasını, tarih içinde edebî eserleri inceleyerek ortaya çıkarabilme uğrasıdır. Günümüzde edebiyat tarihi adıyla bilinen eserlerin eskiden tezkire adıyla düzenlendiğini; tezkireler ile şimdikiler arasında bazı farklılıklar olduğunu bilmek gerekir.
Tezkire; Osmanlı toplumunun maddi ve manevi kültürünü meydana getiren her meslekten yaratıcı kişinin biyografik künye yazıcılığını temel alan bir türdür.

c) Edebî Tenkit

Tek bir edebî eseri inceleme konusu yapan, eserden hareket eden, bazı kriterler uygulayarak edebî esere yaklaşan değerlendirmedir. Tenkit terimini, metin tahlili için ayrı, edebiyat araştırmaları için ayrı değerlendirmeliyiz. Eski edebiyatımızda ilm-i nakd adı verilen bu kavram için günümüze kadar bir çok kelime kullanılmıştır.

ç) Edebiyat Sosyolojisi

Edebiyatın sosyal hayat ile ilgili olan her yönünü edebiyat dünyası unsurları ile birlikte incelemektir. Edebiyat sosyolojisinin başlangıcı Mme de Stael’in Sosyal Kurumlarla Münasebetleri Bakımından Edebiyat adlı eseridir. Rönesans, aydınlanma çağı, Fransız ihtilali gibi tarihi zeminlerin oluşması edebiyat sosyolojisini hazırlayan kaynaklardan sayılmaktadır. Bunun dışında batıda yayınlanan “Sosyal Kuşaklar”“Edebî Kuşaklar”gibi eserler de edebiyat sosyolojisinin hazırlanmasını ve gelişmesini etkilemiştir. Edebiyat sosyolojisi, edebiyat hayatını, edeni eser, yazar, okuyucu, cemiyet, kültür değişmeleri, milli kültür, basım ve pazarlama, edebiyat dünyası unsurları ile birlikte incelemek demektir.

d) Mukayeseli Edebiyat

Sözlü edebiyatın, özellikle halk hikayelerinin temalarının ve bunların nasıl ve ne zaman yüksek artistik edebiyat haline geldiğinin incelenmesi olarak kabul edilmiştir. ki veya daha fazla edebiyat arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Ayrıca, iki edebî eserin karşılaştırılması da mukayeseli edebiyata dahildir. Mukayeseli edebiyatın varlık sebebi, insanlık tarihindeki edebiyatların birbirini etkilemesidir. En az iki kültür çevresinin birbirini etkilemesiyle gelişir, en az iki edebiyat alanının karşılaştırılması esasına dayanır. Yabancı dillerde yerleşik adıyla “komparastik” adını alır.

e) Edebiyat Eğitimi

İnsanoğlunun duygu, düşünce ve davranışlarında istenilen oluşum ve değişimi yapmak edebiyatın temel işlevidir. Eğitim, İnsanoğlunun hangi çağında baslar bilinmez ama şimdiki bilgilerimize göre ölene kadar devam eder. Eğitim, insan birikimlerinde ve davranışlarında belirli hedeflere uygun olarak istenilen olumlu tepkiler ve değişiklikler getirme sürecidir. Edebiyatı öğretmek gibi temel bir noktası olan bir eğitim çeşididir. Eğitimi genel bir süreç, öğretimi belli zaman sınırları içerisinde planlanmış eğitim faaliyetleri olarak sınırlamak en yaygın kabullerdendir. Edebiyat sosyolojisinin verdiği imkânlarla da edebiyat eğitimi hayatın içinde bir parça olarak alınabilir.
Yandaki semaya göre, toplumun nüfusu aşağıdan yukarıya doğru azalış göstermekte, üçgenin tepe noktasındaki estetik basamağında ise binde birlere varan bir azalmaya uğramaktadır.
Edebiyat eğitiminin estetik ve didaktik yönleri, edebiyat sanatı gibi eğitimin de sanat olabileceğini gösterir. Edebiyat biliminin bir alt dalı olarak düşünülen edebiyat eğitiminin, edebiyatı öğretmek gibi temel bir işlevi olmalıdır.
Metinden hareket; tür, sekil, teknik özellikler, anlam çağrışımları gibi unsurlar üzerinde durmayı zorunlu kılar. Bu yapılırken, edebiyat teorisi ve edebî tenkit metotları ve birikimleri kullanılarak, tematik yapıya, üsluba ve sekle ait yeni bakış açıları, eğitimin hedefiyle birleştirilebilir.[2]

Kaynaklar

[1] Edebiyat Bilgi ve Teorileri Ders Notları
[2] www.kurgun.com/plugins/content/ders_notu/i_sari/YTEG_1.pdf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder