Gazâlî, Hicri 450 (Miladi 1058) yılında Horasan'ın Tus şehrinde doğmuştur.
İlköğrenimini Tus şehrinde Ahmed b. Muhammed er-Razikâni’den, sonra Cürcan şehrine giderek Ebû Nasr el-İsmaili’den eğitim görmüş daha sonra 28 yaşına kadar Nişabur Nizamiye Medresesi’nde ilim öğrenimi görmüş, itikadi düşünce olarak Ebu Hasan Eş'ari’den ve ameli görüş olarak ise Şafii etkilenmiştir.
İlköğrenimini Tus şehrinde Ahmed b. Muhammed er-Razikâni’den, sonra Cürcan şehrine giderek Ebû Nasr el-İsmaili’den eğitim görmüş daha sonra 28 yaşına kadar Nişabur Nizamiye Medresesi’nde ilim öğrenimi görmüş, itikadi düşünce olarak Ebu Hasan Eş'ari’den ve ameli görüş olarak ise Şafii etkilenmiştir.
Devrinin müceddidi kabul edilen, en önemli İslam âlimlerinden biridir.
Yaşadığı dönemde üstün ahlakıyla dikkat çekmiş, pek çok konuda ilim sahibi
olması ve güçlü muhakeme yeteneği ile sadece İslam âlemince değil, Batılılarca
da tanınmıştır.
İmam Gazâlî, yaşamını Kur’an ahlakında derinleşmeye ve İslam ahlakının
güzelliklerini insanlara anlatmaya adamış büyük bir İslam âlimidir. Bu sebeple
ilmi ve dini konularda geniş bilgi sahibi olmaya çaba göstermiştir. Özellikle
Eski Yunan felsefesinden kaynaklanan Kur’an'a uygun olmayan inanç ve fikirleri
çok etkili bir üslupla çürütmüş ve tüm bunlara karşı Kuran ahlakını daima ön
plana çıkarmıştır. İlmi derinliğinden dolayı, “İslam'ın delili, İslam'ın hak
olduğunun ispatı” anlamına gelen "Hüccetü'l-İslam" ve "Zeynü'd-din"
sıfatlarıyla anılmıştır.
Genç yaştayken dönemin Selçuklu veziri olan büyük devlet adamı
Nizamülmülk'ün daveti üzerine Bağdat'a gitmiş, Nizamülmülk'ün topladığı ilim
meclisindeki âlimler onun ilminin derinliğine ve meseleleri izah etmekteki
üstün yeteneğine hayran kalmışlardır. Öyle ki, o sıralarda Büyük Selçuklu
Devleti'nde ortaya çıkan sapkın akımları savunanların, Allah'ın ona nasip
ettiği parlak zekâsı, yüksek ilmi ve üstün hitabet yeteneği karşısında
yapabilecekleri hiçbir şey kalmadığı bilinmektedir.
İmam Gazâlî'nin İslam ahlakını yaymak için yaptığı büyük hizmetleri fark
eden Nizamülmülk, onu günümüzün rektörlük vasfıyla, 1091’de Bağdat’taki
Nizamiye Medresesi'ne tayin etmiştir. Bu görevi süresince İmam-ı Gazâlî sayısız
öğrenci yetiştirmiş ve üç yüz kadar seçkin öğrencisine gerekli olan bütün
ilimleri öğretmiştir. Öğrencileri arasında Muhammed bin Esad et-Tusi, Ebu
Mansur Muhammed, Ebu Abdullah Cümert el-Hüseyni, Ebu'l-Hasan el-Belensi gibi pek
çok İslam âlimi mevcuttur.
Nizamiye Medresesi’nde bir süre sonra, ders veremeyecek ölçüde ruhsal
bunalıma düştüğü kabul edilir. Bu bunalım
Gazâlî'nin sûfiliğe yönelmesinde etkili olmuştur. Tasavvuf alanındaki hocası olan Ebu Ali Farmedi'nin etkisiyle, bu alana
daha çok önem vermiştir. Tasavvufa olan ilgisinden ve Hac’ca gitmek istemesinden dolayı medresedeki
görevini bırakarak 1095 yılında Şam'a gitmiştir. Şam da iki yıl kaldıktan sonra 1097 yılında Hac görevini yerine getirmek için yeniden yola çıkmıştır.
Hac görevi sonrasında Şam'a dönmüş ve
buradan Bağdat yoluyla Tus'a
geçmiştir. Şam ve Tus'ta
bulunduğu sürede tefekkür ve uzlet yaşamı sürmüş ve tasavvuf alanında oldukça ileri bir aşamaya gelmiştir. Bağdat'tan ayrılışından on bir yıl sonra 1106 yılında Nizamül Mülk’ün
oğlu Fahr’ül Mülk'ün ricası
üzerine Nişabur Nizamiye Medresesi’nde tekrar
eğitim vermeye başlar. Burada kısa süre kaldıktan sonra, Tus'a dönerek
yaptırdığı tekkede müritleriyle birlikte sûfi yaşamı sürmüştür. İmam-ı Gazali 1111 (Hicri 505)
yılında doğum yeri olan Tus şehrinde vefat etmiştir.
Gazâlî’nin yaşadığı dönemde İslam âleminde siyasi ve fikir bakımından büyük
bir kargaşa hâkimdir. Bağdat’ta Abbasi halifesinin gücü
zayıflamaya başlamıştır. Büyük Selçuklu Devleti’nin sınırları
genişliyor ve nüfusu artıyordur. Gazâlî’nin yaşadığı dönem bu devletin
hükümdarı olan Melikşah’ın dönemine denk geliyordu. Melikşah’ın veziri Nizamülmülk savaş
meydanlarında zaferler kazanıyor, hem de zamanın önde gelen ilim meclislerini
ve medreseleri açıyordu. Mısır tahtında Şii-Fatımi hanedanı vardı. Avrupa’da ise Endülüs Emevi Devleti gerilemekte idi. İlk Haçlı Seferi de Gazâlî döneminde yapılmıştır ve 40 yaşında iken Antakya kuşatılmış bir yıl sonra da Kudüs ele geçirilmişti. Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam da Gazâlî ile aynı çağda yaşayan tanınmış kişilerdir. Siyasi bakımdan
İslam âlemindeki bu karışıklığı fikri bir çöküntü tamamlamaktadır. O
dönemde İslamiyet'in birliğine kötü anlamda doğrudan etki edecek fikirler hızla
yayılmaktadır. Gazâlî'ye göre bir taraftan Yunan felsefesi ile İslam inancını yeniden yazmaya çalışan filozoflar, diğer yandan Kuran'ın apaçık ayetlerini karanlık ve gizemli tefsirlere konu yapan Bâtınîler, İslam dinine ve Ehl-i Sünnet itikadının bütünlüğüne büyük zarar vermektedir.
FİKİR HAYATI
Döneminin müceddidi olan Gazâlî’nin düşünce ve görüşleri gerek kendi döneminde gerekse
kendinden sonra yüzyıllar boyunca süren etkileri görülmüştür. Bâtınîlik hakkındaki yapıtıyla bu inançta olanların etkilerinin
azalmasına neden olmuştur. Yunan felsefesine karşı yaptığı reddiyeler sonucunda İbn-i Rüşd, İbn-i Tufeyl ve İbn-i Bacce gibi düşünürler felsefeyi ona karşı savunmak ihtiyacı
duymuşlardır.
Kelâm'ın daha çok akaid kısmına önem vermiş olan Gazâlî aklı ön planda
tutmuştur. Mantık ve münazara ilkelerini kullanmıştır. Ancak Kelâm ilmi
Gazâlî’yi tatmin etmemiştir. Bunun üzerine aklın yerine mükaşefeyi koymuştur.
Gazali Ehl-i Sünnet’e karşı çıkan fırkalarla da mücadele etmiştir.
Özellikle Mutezile ve Bâtınîlik ile çatışmıştır. Bâtınîlerin Ehl-i Sünnet’e karşı yaptıkları Gazâlî’yi bu topluluğa karşı
reddiye yazmaya teşvik etmiştir. Gazâlî bunlara karşı sert eleştiri amacıyla
altı tane eser yazmıştır. Batı düşüncesine sahip felsefecilerle mücadelesine baktığımız zaman Gazâlî
felsefeyi iyice araştırdğı ve bütün esaslarını öğrendiği görülür. Sonra sert
eleştirilerilerini reddiyeler yazarak özellikle Aristoteles ve onun takipçileri olan İbni Sina ve Farabi’nin üzerine yöneltmiştir. Çünkü bu kişiler Ehl-i Sünnet itikadına muhalif görülmektedir.
Gazâlî’nin Kelâmalanındaki fikirleri, İslam düşünce tarihinde bir dönüm noktası
teşkil eder. Tasavvuf ve şeriati bağdaştırarak, tasavvufun uzun süre yaşayabilmesini sağlamıştır.
Gazâlî’ nin ilime karşı
duyduğu merak, olayların hakikatini anlamaya karşı duymuş olduğu istek O’nun;
ilim, din ve fikri akımları araştırmasına neden olmuştur. Gazâlî hakikati
bulmak isteyenlerin dört kısma ayrıldığını ve her birinin hakikati kendi
yolunda aradığını görür. Bunlar; felsefeciler, kelâmcılar, sûfiler,
Bâtınîlerdir. Hepsinin görüşlerini inceleyerek bunlardan üçü olan; Kelam,
felsefe ve Bâtınilik yolunu kitaplarında ayrıntılarıyla anlatarak tenkit
etmiştir. Bu üç fırkanın kendisini doğru yola götüremeyeceğinin kanaatine vardı
ve sufilerin yolu olan tasavvufa yönelerek hakikati bu yolda aradı. Gazâlî bu
geçirdiği süreci “El münkız mine'd Dalal” adlı kitabında şöyle bildirir:
“Gençliğimden itibaren 50 yaşımı aştığım bu ana gelinceye kadar, bu
engin denizlerin derinliklerine dalmaktan hiç geri durmadım. Coşkulu denizlere
çekingen korkaklar gibi değil, cesur kimselerin dalışı gibi daldım, gördüğüm
her meselenin üzerine atladım. Her zorluğun içine apansız girdim. Her fırkanın
inanış ve fikirlerini inceliyor, her grubun tuttuğu yolun inceliklerini ortaya
çıkarmaya çalışıyordum. Araştırdığım fırkaların hak veya batıl, sünnete uygun
veya bidat sahibi olmaları konusunda ayrım yapmıyordum. Bâtınîlik yolunu tutmuş
her fırkanın, bu düşünceyle ne hedeflediklerini öğrenmeye çalıştım. Zahirilik
yolunu tutmuş olanların, bununla neler elde ettiklerini ortaya çıkarmaya gayret
ettim. Felsefe yolunu tutmuş olanların, sahip oldukları felsefeyi bütün
esaslarıyla öğrenmeye özen gösterdim. Hiçbir kelam âlimini dışarıda bırakmadan
kelamdaki yöntemini ve mücadelesini öğrenmeye çaba gösterdim. Bütün gücümle ne
kadar sufi var ise onun sufiliğindeki sırları öğrenmeye, ne kadar abid var ise
bu ibadetleriyle neler kazandığını araştırmaya çalıştım. Bütün zındıkların,
Allah’ın varlığını ve sıfatlarını kabul etmeyenlerin, bu inanışa veya inkârlarının
arkasında yatan sebepleri titizlikle araştırdım. Her şeyin hakikatini öğrenmeye
karşı duyduğum susamışlık; baştan ve gençliğimden beri tuttuğum yol ve benim
bir hasletim olmuştur. Bu hasletler, Allah tarafından benim yaratılışıma ve
hamuruma katılmış özelliklerdir; benim seçimim ve tercihim değildir. Bunun
sonucunda çocukluğumun coşkulu çağlarından itibaren taklit bağlarından
sıyrıldım ve büyüklerimizden miras kalan sırf taklide dayalı inanç esaslarından
koptum. Çünkü Hıristiyan çocuklarının hepsi bu din üzere yetiştiklerini, Yahudi
çocuklarının sürekli bu dinin esaslarına göre büyüdüklerini, Müslüman
çocuklarında istisnasız İslam dini üzere yetişmekte olduklarını görmekteydim.
Yaratılıştan gelen asli hakikati ve ana baba ile hocalar aracılığıyla kazanılan
sonraki inanç esasları ve taklit unsurlarının hakikatini öğrenme konusunda
içimde büyük bir istek oluştu. Taklit, başlangıçta birtakım telkinlere
dayanmaktaydı. Bunların da hangilerinin hak ve batıl olduğun konusunda görüş
ayrılıkları bulunmaktaydı. Kendime şöyle dedim: Benim istediğim, her şeyin
gerçek yüzünü öğrenmektir. Öyleyse önce bilginin gerçek yüzünün ne olduğunu
öğrenmekle işe başlamam gerekir.”
Gazâlî, Müslüman ve Ortaçağ Hıristiyan filozoflarını büyük ölçüde etkilemiştir. Margaret Smith, Aziz Thomas Aquinas ve birçok Arap yazarı da ondan etkilenmiştir.
Gazâlî ayrıca sûfizm ve
şeriat alanında büyük rol oynamış, sûfizm kavramını şeriat yasaları ile tam bir
uyum içerisinde birleştirmiştir. Ayrıca eserlerinde tasavvufu teorik anlamda da
açıklamıştır. Gazâlî’nin kitapları birçok Batı diline çevrilmiştir. Eyyühe’l
Veled adlı eseri UNESCO tarafından 1951’de Fransızca’ya, İngilizce’ye ve
İspanyolca’ya tercüme edilmiş ve bunun gibi birçok kitabı da çeşitli dillere
çevrilmiştir.
Gazâlî’nin
doğduğu yer olan Tus şehri
o yüzyılda büyük bir tasavvuf merkezi olarak anılıyordu. Gazalî küçüklüğünden itibaren yaşadığı yer
tasavvuf bölgesiydi. Öğrencilik hayatında ise tasavvuf ikinci planda kaldı.
Geçirmiş olduğu ruhsal bunalım sonra Tasavvufa daha fazla yöneldi. Tasavvuf
ilmindeSilsile-i Saadat’tan olan hocası Ebu Ali Farmedi’den dersler alarak onun
yanında gelişme kaydetti. Böylelikle Zahiri ilimlerde göstermiş olduğu
başarısını Tasavvuf ilminde de tekrar ettirerek hocasından icazet aldı.
Gazâlî’ye göre Tasavvuf ilmi, insanı manevi hastalıklarından kurtulmasında en
önemli etkendir. Gazali, Kimya-i Saadet adlı eserinde bu ilimden kurtulmanın
yolunu şöyle beyan etmiştir;
“Beden
kalbin ülkesidir. Bu ülkede kalbin birçok askeri vardır. Kalb ahiret için
yaratılmıştır. Allah’ı tanımak ise onun
yarattıklarını bilmekten geçer. İnsanın bâtınında olan sıfatların genel
hayvanlara, bazısı yırtıcı hayvanlara, bazısı şeytanlara ve meleklere ait olan sıfatlardır. İnsan bunların hangisinden olduğunun farkına
varmalıdır. Çünkü insan bunları bilmezse doğru yolu bulamaz. Bu saydığımız
sıfatların her birinin gıdası farklıdır. Hayvanın gıdası yemek, uyumak ve
çiftleşmektir. Yırtıcı hayvanların gıdası mutluluğu da parçalamak, saldırmak ve
öldürmektir. Şeytanların gıdası ise aldatmak, hile ve kötülük yapmaktır.
Meleklerin gıdası ise Allah’ın cemalini müşahade etmektir. Hırs, hayvan ve
yırtıcı hayvan sıfatları melekliğe çıkan yol değildir. Eğer sen aslında melek
cevheri isen Allah’ı tanımaya uğraş ve kendini o cemali müşahade edecek hale
getir. Kendini öfke ve şehvetin elinden kurtar ve bu hayvan sıfatlarının sende
niçin yaratıldığını anlamaya çalış.”
ESERLERİ
İmâm-ı Gazâlî hazretleri, ömrü boyunca gece gündüz
devamlı yazmış büyük bir İslâm âlimidir. Yazdığı eserleri ömrüne bölününce, bir
güne on sekiz sayfa düşmektedir. Eserlerinin sayısının 1000’e ulaştığı,
Mevdûât-ul-Ulûm kitabında bildirilmektedir. Bunlardan 400’ünün isimleri Şeyh
Ebû İshak Şîrâzî’nin Hazâin kitabında yazılıdır.
Eserleri üstünde Avrupalılar geniş ve uzun süren
incelemeler yapmışlardır. Bunlardan P. Bouyges adlı müsteşrik Essaie de
Chronologie des Oeuvres de al-Ghazâli adlı eserinde İmâm-ı Gazâlî’nin 404 kitabının
ismini vermiştir. Meşhur müsteşrik Brockelmann da Geschichte Der Arabischen
Litteratur adlı eserinde, eserlerinden 75 tanesinin listesini vermiştir.
1959’da dört Alman ordinaryüs profesörü, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin
kitaplarını okuyarak, İslâm dinine aşık olmuşlar ve Gazâlî’nin kitaplarını Almancaya
çevirerek sonunda Müslüman olmuşlardır.
İmam-ı Gazâlî hazretlerinin vefatından sonra İslam
dünyasının maruz kaldığı Moğol felaketi esnasında yakıp yıkılan binlerce
kütüphane içinde Gazâlî hazretlerinin sayısız eseri de yok edilmiştir. Bu
sebepten bugüne kadar eserlerinin tam bir listesi ve tasnifi yapılamamış, ilim
dünyası bu husustaki eksikliğini tamamlayamamıştır.
Ø İhyau Ulumi'd Din: Gazali’nin en çok bilinen ve en
büyük eseridir. Bu kitapta fıkıh ve tasavvuf konuları ele alınmıştır. Dört kısımdan oluşur. Kitap yazılışından bu
yana İslam dünyasında çok okunan kitaplar arasındadır. Kitaba dair çeşitli
şerhlerde yazılmıştır.
Ø El münkız mine'd Dalal: Bu
kitabında, hakikate nasıl eriştiğini anlatmakta ve bazı fırkaları inceleyerek
tenkit etmektedir.
Ø Kimya-i Saadet: İman ve ahlaka ait konuları içerir. İhyau Ulumi’d
Din kitabının kısa bir Farsça'ya çevrisi niteliğini taşır.
Ø Bidayetü'l Hidaye: Din
ve ahlak bilgilerini öğreten bir kitaptır. Birinci kısmında zahiri ibadet ve
ahlaktan ikinci kısmında kalbin itaat ve isyanı konusunu ele alır. Daha sonra
göz, kulak, dil, cinsiyet uzuvları, eller ve ayakların güzel kullanılmasından
söz eder. Son bölümünde kalbin iki yüzlülük ve kibir gibi kötülüklerden
temizlenmesi konularını anlatır.
Diğer eserlerinin isimleri ise şöyledir:
Ø İhyau Ulumi'd Din
Ø El İktisad fi'l İtikad
Ø Tehafütü'l Felasife
Ø El münkız mine'd Dalal
Ø Makaasidü'l Felasife
Ø El Mustafa
Ø Kimya-i Saadet
Ø El Kıstasü'l Müstakim
Ø Bidayetü'l Hidaye
Ø Miyarül İlim
Ø Mihekkun Nazar
Ø Mişkatü’l Envar
Ø Tefsir u Yakuti’t Te’vil
Ø Cevahir’ül Kur’an
Ø El Basıt
Ø El Vasit
Ø Maksaadü’l–Esna fi Şerhi’l-Esmaü’l Hüsna
Ø Makaasıd Maznun’ü Bih la Gayri Ehlih
Ø El Veciz
Ø Mizanü’l Amel
Ø Faysal ül-tefrika beyne’l –İslam ve’z-zendeka
Ø Fedâih-ul-Bâtıniyye
Ø İlcam ül-avam an İlm il-kelam
Ø El Mustazhiri
Ø Er-Redd ül-cemil Ala Sarih
Ø Kitab ül-erbain
Ø Minhac ül-abidin
Ø Eyyühe’l Veled
Ø Mükâşefetü'l-Kulûb
Ø Nasihatü’l Müluk
Ø Ed-Dürc
Ø Mafsalü’l Hilaf
Ø Hüccetü’l Hak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder