20 Aralık 2014 Cumartesi

Osmanlı Devletinin İlk Borçlanmaları Üzerine Bir Tetkik Münasebetiyle



18.yy’dan itibaren uzun süren savaşlar neticesinde siyasi yönden zayıflamaya başlayan Osmanlı Devleti, mali yönden de zayıflamaya başlamıştı. Halktan alınan şer’i ve örfi vergiler yeterli olmayınca savaş zamanında halka yeni vergiler ihdas edilmiş ve zamanla bu vergiler sürekli bir hal almıştı. Yeniçerilere ulufe dağıtabilmek için maliye bazen, sarayın ve diğer devlet erkanının altın ve gümüş gibi madenlerden eşyalarını eritip sikke darb ettiriyordu. Bazı eyalet sancakların başında bulunan beylerbeyi ve sancak beyleri topladıkları vergilerin ancak cüz’i bir kısmını İstanbul’a gönderiyorlardı.

III. Selim’in devletin gelir kaynaklarını iltizamdan kurtarmak, harp hazinesi ihdas etmek gibi mali fikirleri fiiliyata geçemedi.
Devlet hazinesinin köklü mali tedbirlerle ıslah olunması gerektiği halde işleri daha da zorlaştıran ve içinden çıkılmaz bir duruma düşüren günlük tedbirlere tevessül eden bir zihniyet maliyenin başında bulunuyordu. Hazine hemen hemen boş olduğu için devlet masraflarını karşılamanın yollarını aramaya başladı. İlk olarak hükümet borçlarını uzun vadeli senetlerle ödemeye başladı. Ayrıca darphanede basılan sikkelerin ayarı düşürülüyordu. Masrafları karşılamanın bir diğer yanı da kağıt para ihraç etmekti. Bu tedbirler yetersiz kaldığı zaman ise ekseriyetini Rumların oluşturduğu Yahudi Ermeni ve İtalyanlardan da oluşan Galata Bankerleri diye bilinen bankerlere müracaat edilerek yüksek faizli nakit para girişi sağlanmaktaydı.
Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla birlikte vergide eşitlik, para basımının kontrol edilmesi ve denk bütçe oluşturulması gibi mali ıslahatlar yapılmış ama bunlar da akim kalmıştır. En haşmetli dönemlerinde olduğu gibi duraklama ve gerileme dönemlerinde de Osmanlı Devleti kendisini Avrupalı devletlerden üstün tutmuştur. Herhangi bir sebepten dolayı bu devletlerden yardım talebinde bulunulması devletin itibarını zedeleyecektir. Bunun için çok uzun yıllar Avrupa’dan dış borç alınmamıştır. Sultan I. Abdülhamit, II. Selim ve III. Mahmut dönemlerinde zaman zaman borç alma teşebbüslerinde bulunulduysa da bu teşebbüsler neticesiz kalmıştır.
Ancak Kırım Savaşı’nın kapıya dayanması bu savaş için yapılacak harcamaların artması ve diğer iç ve dış harcamalar için daha fazla dayanılamamış ve 1854 yılında ilk defa Osmanlı ile İngiliz-Fransız ortaklığı ile dış borçlanma başlamıştır. Bu ilk borçtan sonra korkunç derecede bir hızla borç alınmaya devam edilmiş ve ilk borçtan sadece 21 sene sonra hükümet 1875 yılında Muharrem Kararnamesi’yle borçların faizlerini dahi ödeyemeyeceğini ve iflas ettiğini açıklamıştır.
Bunu fırsat bilen Avrupalı devletler borçlarını tahsil  etmek için iptidası “Rüsum-i Sitte idaresi olan ve daha sonra Düyun-ı Umumiye idaresi adını alan teşkilatı kurmuşlardır. Bu teşkilât kısa zamanda Osmanlı Devletinin bütün gelirlerini ve vergilerini kontrol altına almış hatta devlet memurlarının maaşlarını bu teşkilât ödemeye başlamıştır. Zamanla birer birer Osmanlıdan kopan ve bağımsızlıklarını kazanan devletler arasında paylaştırılan bu borçlar (Lozan Anlaşmasında paylaştırılmıştır). 1954 yılına kadar peyder pey ödenmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu, borçlanma yoluyla elde ettiği paraları iki şekilde harcamıştır. Bunlardan ilki; devlet bu paraları mutat masraflarında yani bütçe açığını kapatmakta kullanmıştır ki en çok bunun için borç almıştır. Diğer bir şekil ise sanayi, ticaret ve ziraat gibi ileriye dönük yatırımlardır. Bu ikinci kısım için çok fazla harcama yapılmamıştır. Bu yöndeki en önemli yatırımları Rumeli demiryolları projesi ve çoğumuzun farkında bile olmadığı ancak yurdumuzun hemen sahil tarafındaki karşısında bulunan ve şimdi askeri fabrika olan Zeytinburnu silah ve makine fabrikasıdır.



* Bu Makale, 09-06-2003 Tarihinde Prof. Dr. Ali İhsan Gencer’e Sunduğum Ve Onun Tarafından Kabul Edilen “Tanzimat Döneminde İlk İstikrazlar” Adlı Mezuniyet Tezinin Bir Hulasası Mahiyeti Taşımaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder