5 Ocak 2015 Pazartesi

Gurbette Kalan Sultan Vahdeddin Han


 SULTAN VAHİDEDDİN, tüm Osmanlı tarihinin belki de en çok tartışılan padişahıdır.Ona "hain" diyen vardır,"alim"diyen vardır,"zalim"diyen vardır...


           Kimilerine göre İstiklal Savaşı'mızın gerçek organizatörü,kimilerine göre İstiklal Savaşı'mızı akamete uğratmak için kurulan "Yeşil Ordu"düşüncesinin mimarı...

           Anlayacağınız iki arada bi derede kalmış bir padişahtır,Sultan VI.Mehmet Vahideddin...

           Bu da normal...Zira yakın tarihimiz,taarihsel zeminde değil,"siyasal zemin" tartışılıyor.Ve öyle bir hava veriliyor ki,Sultan Vahideddin haklı çıkarsa Mustafa Kemal haksız çıkacak,Sultan Vahideddin haksız çıkarsa,Mustafa Kemal haklı çıkacak...

           Bu anlayış içinde,kitleler"Atatürkçüler"ve"Vahdettinciler"diye bölünüyor!Sonra da taraflar başlıyorlar yeni bölünme odakları icat etmeye:Laikler-Şeriatçılar...Cumhuriyetçiler-hilafetçiler...Çağdaşlar-mürteciler,vesaireler...

           Tabii bu son derece yapay bir bölünme:Yıllardır yapay bölünmelerde gerçek kavgalar üretiyoruz.Sonuçta hayatı kaçırdık,çağı ıskaladık ve Kıbrıs Rum Kesimini bile gerisinde kaldık.

           Yani yapay bölünmelerde ürettiğimiz gerçek kavgaların faturası çok ağır oldu.Tarihi yapan insanları tokuşturarak,güç,ideoloji ya daşahsi gelecek inşa etmeye çalışanlar,hepimize büyük zarar verdiler.

           Halbuki tarih bir bütündür ve içindekitüm isimler tarihimizi inşa eden isimlerdir.Tarihçinin,takım tutar gibi,bunlardan bazılarını tutup bazılarını tutmaması,bazılarına dost bazılarına düşman olması ve onları kullanarak hayatla kavgaya oturması diye bir şey olamaz.Bu tarihçinin görevi değil,yanlızca ideoloji simsarlarının işlevidir!Biz hayata ve tarihe belgelerin ışığında bakmakla mükellefiz.

           Sultan Mehmed Vahideddin,4 Temmuz 1918 tarihinde atalarının tahtına oturdu.Daha tahta oturduğu gün,Birinci Dünya Savaş'nın korkunç sonuçlarıyla karşı karşıya kaldı.Aradan dört ay bile geçmeden uğursuz Mondros Mütakeresi imzalandı(30 Ekim 1918).Ardından Osmanlı toprakları İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmeye başlandı...

           Kasım 1918'de İngiliz ordusu Musula girdi.1920 yılının 16 Mart'ında da,Müttefik Donanması İstanbul'u işgal etti.Yunanlılar İzmir'e,İtalyanlar Güneybatıya,Fransızlarda Güney Anadolu'ya girdiler.Osmanlı Ordusu ortadan kaldırıldı.Silahları depolara kilitlendi,kapılara ingiliz nöbetçiler dikildi...

           Yalnızca,Padişah'ın şahsını korumak için,yedi yüz kişilik"Maiyyet-i Seniyye Kıtası"silahlıydı.Onu da,Padişah,Ayasofya çevresine mevzilendirip,Ayasofya'ya çan takmaya kalkışacak(böyle bir söylenti çıkmıştı)İngiliz askerlerine karşı camiyi savunmalrını emretti.Belli ki,Padişah,Ayasofya'nın"cami"kimliğini korunmasını,kendi varlığının  korunmasından daha fazla önemsiyordu.

           Başta İstanbul olmak üzere tüm ülke,"işgal"in yakıcılığını ve yıkıcılığını yaşamaya başlamıştı.(Şunu vicdan borcu olarak hemen belirtmeliyim ki,Başkent İstanbul işgal edildikten sonraki gelişmelerden Padişah'ı sorumlu tutmak haksızlık olur.Çünkü her hareketi kontrol ve müthiş bir baskı altındadır.İngiliz donanmasının tüm toplarınısaraya yöneltmiş olarak Dolmabahçe'de demirli olduğunu unutmayalım.Buna rağmen Sultan Vahideddin,Anadolu'nun galip devletler arasından bölüşülmesini öngören Sevr Ant. imzalamamıştır.)

           Padişah,işgal altındaki İstanbul'dan vatanın kurtarılmayacağını biliyordu.Bu yüzden Anadolu'ya gitmeyi düşündü,ancak İngilizler,Anadolu'ya geçip bir hareket başlatması halinde İstanbul'u Rumlara teslim edeceklerini söylediler.

           Bu katliam demekti.Böylece Anadolu'ya geçme fikrinin önü tıkandı.O da güvendiği komutanları Anadolu'ya göndermeye karar verdi.Almanya ve Avusturya seyahatinde kendisine eşlik ederken yakından tanıdığı yaverlerinden Mustafa Kemal'i bu karar çerçevesinde saraya çağırdı ve dedi ki:"Paşa Paşa!Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettiniz.Bunları tarih yazacak.Ama asıl şimdi yapcağınız hizmet hepsinden mühim olabilir:Siz devleti kurtarabilirsiniz!Cenab-ı Allah muvaffak etsin."(Osmanlı arşivlerinden başka,kendiside bir "Atatürkçü"olan araştırmacı Murad Bardakçı'nın yayınladığı"Şah Baba"isimli eser de konuyu bu şekilde aktarıyor.)

           Masrafları için bir miktar para verdi,İşgal Kuvvetleri'nden izin aldı ve "Çürük müydü,sağlam mıydı?"tartışmalrından kavgalar ürettiğimiz meşhur"Bandırma Vapuru"yla Anadolu'ya gönderdi.Böylece İstiklal mücadelesinin temeli atılmış oldu.

           İstiklal Savaşı zaferle sonuçlandıktan sonra,Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti,1 Kasım 1922'de Hilafet ile Saltanat'ın ayrıldığını ve Saltanat'ın kaldırıldığını bir kanun ile kabul ve ilan etti.

           Vahideddin Han'ın adı hutbelerden kaldırıldı.İstanbul ve Anadolu basınında aleyhine çok sert yazılar çıkmaya başladı.

           Bu arada kendi nazırlarından ve meşhur Osmanlı gazetecilerinden Ali Kemal Bey,bazı kesimler tarafından İzmit'e kaçırılarak linç edildi.Bu olay,Sultan Vahideddin'in Ankara'daki havayı sezmesine yardımcı oldu.Ankara saltanat'ın devamını arzulamıyordu.Esasen dünyanın gidişatı da bu yönde idi.

           Bu durumda Sultan Vahideddin,hem yeni kurulacak olan Cumhuriyet'e zorluk çıkartmamak,hem de öç alma sendromuna düşenlerin elinden"Malaya"isimli bir ingiliz savaş gemisiyle İstanbul'u terk etti.

           Zaten 5 Kasım 1922'de Ankara'da 1001 pare top atılarak Saltanat kaldırılmış,o andan itibaren Sultan Vahideddin'in padişahlığı sona ermişti.Bu durumda yurtdışına kaçan"Sultan Mehmed Vahideddin"değil,"Vatandaş Vahideddin"dir!

           İlk durağı Malta oldu.Oradan Melik Hüseyin'in daveti üzerine Mekke'ye gitti.Hicaz ve Mısır'a uğradıktan sonra,İtalya'nın San Remo kentine yerleşti.Kiraladığı bir villada,yakın maiyetiyle yaşamaya başladı.

           O sırada,eski dostu İtalya Kralı Emanuel,Padişah'a bir yaveri aracılığıyla şu teklifi yaptı:

          "Ülkenin muhtelif yerlerinde saraylarımız var.Zat-ı Alilerinin ikameti için,nerede oturmak istiyorlarsa,orada derhal bir saray verilecektir.Ayrıca,yüksek müsaadeleriyle,Zat-ı Şahane'nin emrine her ay takdir buyuracakları miktarda bir meblağ tahsis edilmiştir."

           Sultan Vahideddin bu teklifleri münasip bir lisanla ve teşekkür ederek reddetti...

           Oysa yurt dışına çıkarken,emrinde hazineler olduğu halde,şahsi parasının ve hanedan armasının üstündeki kıymetli taşları söküp sattırarak bir üsre daha yaşıyacak,böyle bir zaruret içinde yaşarken bile İtalya Kralı2nın teklifine benzer tüm teklifleri geri çevirecekti.

           Kendi iç dünyasında hala"Müslümanların Halifesi ve Osmnalı Padişahı"unvanları taşıdığı için,kimseden karşılıksız bir ikram kabul edemiyeceğine inanıyordu.

           Bir gün,para işlerine bakan Fahri bey ,bu tavrını eleştirdi:

          "Bu kadar ikramı reddediyosunuz.Herhalde mutfağınızda kuru soğan dahil kalmadığını bilmiyorsunuz"dedi.Bunu üzerine Sultan Vahideddin ağlamaklı oldu:

          "Fahri Bey,"dedi,"maiyet-i saniyemde bulunmaya mecbur değilsiniz.Bu hayat size zor geliyorsa ayrılınız.Ben Müslümaların Halifesi sıfatıyla bir gayr-i müslim hükümdarın ihsanını kabul edemem."

           16 mayıs 1926 tarihinde San Remo'da vefat ettiğinde şehrin kasaplarına,bakkallarına ve sair mağazalarına önemli miktarda borçları vardı.Alacaklılar,Padişah'ın öldüğünü duyunca koşup alcaklarını istediler.Aksi gibi hiç kimsede borçları ödeyecek kadar para yoktu.Ozaman da cenazesini haczettiler...

           Bu sözün tam manasıyla bir hicran ve hüsran sayfasıdır!

           Hatası sevabıyla Osmanlı Devleti'ni yönetmiş bir"Halife-i Ru-yi Zemin"in cenazesi,gurbet ellerde ortada kalmıştı.Çocukları hıçkırarak ağlaşırken,ona ücretsiz hizmet eden adamları,derin acılarını içlerine atarak,para bulmak için sağa sola koşturuyolardı.

           İsteseler elbette italya hükümetinden gereken parayı alabilirlerdi,ama gayr-i müslimlerden sağlığından almadığı yardımı,ölümünden sonra alarak ruhuna ihanet edeceklerini düşünüyolardı.

           Başka çare kalmayınca,arka kapıdan cenazeyi kaçırdılar.Selahaddin Eyyubi Türbesi'ne defnetmek üzere,vasiyeti gereği Şam'a götürdüler.(Daha sonra Suriye ve Mısır Müslümanlarından toplanan parayla Padişah'ın borçları kuruşunu kadar ödendi.)Ama adı geçen türbede yer kalmadığından,Yavuz Sultan Selim Camii haziresine defnedildi.

           Öldüğü güne kadar,gelip giden herkese Türkiye'den haberler soruyor,Cumhuriyet'in kurucuları hakkında ileri geri konuşmaya yeltenenleri sert bir hükümdar bakışıyla susturupû©Onlar bizim paşalarımızdır,gıyaplarında konuşulmasını arzu etmeyiz"diyor,"Saltanat ve Sarayın yıkılması önemli değildir,önemli olan milletin kurtulmuş olmasıdır"şeklinde konuşup şükrediyordu.

           Bugünkü Cumhuriyet Türkiyesi'ne yakışan,Sultan Vahideddin'den Şair Nazım Hikmet'e kadar,gurbette kalan değerlerini anayurda getirip defnetmek,böylece onların şahsında kendi varlığına sahip çıkmaktır.
ALINTI

1 yorum:

  1. Harrah's Cherokee Casino Resort opens in Cherokee | JTM Hub
    Harrah's Cherokee Casino Resort is opening 안성 출장안마 its new home in 당진 출장마사지 Cherokee 이천 출장샵 at 3300 South Carolina Boulevard, just 20 minutes 아산 출장샵 east of 경기도 출장마사지 Charlotte.

    YanıtlaSil