Tüm dünyayı egemenliğe altına alacak olan yüzyılın icadı sinema ile Türkler önce
II Abdülhamit döneminde Yıldız Sarayının karanlık
geniş bir salonunda tanıştı(1896).Sinema denilen bu yeni icatla karşılaşma şansı sadece saray zümresine verilmişti. Bu gösteriyi yapan kişi ise Bertrand adında bir Fransız’dı. Bir taklitçi ve hokkabaz olan olan Bertrand
her yıl padişahın izni ile Fransa’ya gidip Saray’a yenilikler getirmekte idi. Bu arada aynı dönemlerde; Lumiere kardeşlerin bütün dünyaya olduğu gibi ülkemize de yolladığı temsilcileri (operatörü Alexandre Promio) özel izinlerle
bir taraftan belgeseller çekmekte
diğer taraftan da hem ülkemizde
hem de başka memleketlerde çekilen filmleri göstermekteydiler.
Sinema ile büyük kitleleri tanıştıran ilk halk gösteri ise
İstanbul’a 1896’a da gelen ve Yüksek Kaldırım’a yerleşen
Romanya doğumlu Polonya yahudisi Sigmund Weinberg(1868)'den başkası değildi. Sigmund Weinberg
yurtdışından başta fotoğraf malzemeleri olmak üzere gramofon
vibraphone
gibi birçok teknolojik buluşu ülkemize getirmişti. Halka açık ilk sinema gösterimi Weinberg yapmıştır. Kendisine yer olarak Sponek(Sponeck) birahanesini seçmiştir. (İstiklal caddesi
Galatasaray dönemecinde bugünkü Avrupa pasajının üst katındaki birahane. 1930'da kapanmıştır). Beş filmlik gösterimin en etkili filmi Lumiere Kardeşler'in "Bir Trenin Ciotat Garı'na Varışı” olmuştur. Bu olay tarihe 12 Aralık 1896
bir başka kaynağa göre ise 17 Ocak 1897 olarak geçti. Weinberg daha sonra kiraladığı Şehzadebaşı Direkler arasındaki Feyziye Kıraathanesi’nde film gösterilerini devam eder.
Sonraları Fransız Pathe Kardeşler film üretim şirketinin Türkiye temsilcisi olmuş ve yerleşik manada ilk sinema salonu da 1908 yılında Tepebaşı’nda açmıştır. (Cinema Pathe). Günümüzde yoktur artık. Türkler tarafından işletilen ilk sinema salonu Şehzadebaşı’nda 19 Mart 1914'te Milli Sinema adıyla Cevat Boyer ve Murat Bey tarafından açılır. 6 Temmuz 1914'te de Kemal Seden ve Fuat Uzkınay tarafından önce Sirkeci'de Ali Efendi(Büyük hissedar ve Seden kardeşlerin amcası) Sineması ve ardından Demirkapı'da Kemal Bey Sineması açılır. Hemen ardından Kadıköy'de "Apollon"
Büyükada'da "İskele Meydanı"
Ortaköy'de "Taş Merdiven" sinemaları açılmıştır. Gösterim sayısının artmasıyla Fransa
Almanya
Danimarka gibi ülkelerden gelen temsilciler film işletmeciliği yapmaya başlamıştır. Sinema ilk zamanlar sadece İstanbul
Beyoğlu semtine girmiş ve seyircisinin çoğunluğunu levanten’ler ve Pera’nın yabancı uyruklularından almakta idi.Weinberg halka açık gösterimlerin yanı sıra konaklarda
Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) ve İstanbul Sultanisi (İstanbul Erkek Lisesi) başta olmak üzere çeşitli okullarda film gösterimleri yapmaya başlar. Bu gösterimlerde birinde İstanbul Sultanisi Dahiliye Şefi Fuat Uzkınay(1888-1956) isimli gençle tanışır.
Okulda öğrencilere sinemayı tanıtan ve öğreten dersler verirdi. Uzkınay
Weinberg'e hayrandı. Hiçbir gösterisini kaçırmaz
ısrarla sinema makinesini inceler
bilgi alırdı. Günün birinde İstanbul Sultanisinin kapıları Weinberg'e kapanınca bu fırsatı değerlendiren Uzkınay satın aldığı film makinesi ile öğrencilere kısa filmler göstermeye başlar. Film seçme işi Sakir Seden gösterim işi ile ise Uzkınay ilgilenirdi. Böylece Uzkınay aracılığı ile sinema ülkemizde ilk kez okula girmiş olur.I. Dünya savaşının çıkması ile
eli silah tutan gençler askere alınır. Fuat Uzkınay’da bu gençlerden biri idi. Ama Kader onu askerde de bırakmayacak ve sinema ile tekrar kavuşacaktı.
Alıntı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder